2026’ya Girerken Asgari Ücret Gerçeği: Açlık Sınırına Yakın, Yoksulluk Sınırından Uzak!

Her yıl bu dönemlerde olduğu gibi, ülke gündeminin odağı yeniden asgari ücret tartışmalarına kaymış durumda. Emekçiler açlık ve yoksulluk sınırlarını referans alırken, işverenler artan üretim maliyetlerini, hükümet ise bütçenin taşıyabileceği yükü hesaba katıyor. Görüşler farklı olsa da herkesin üzerinde uzlaştığı temel nokta aynı: 2025 yılı boyunca yaşanan enflasyon ile 2026’ya ilişkin beklentiler, yeni asgari ücretin belirlenmesinde belirleyici olacak.

Bu tartışmaların sağlıklı zeminde yürüyebilmesi için öncelikle “açlık” ve “yoksulluk” sınırlarının ne ifade ettiğini netleştirmek gerekiyor. Açlık sınırı, dört kişilik bir ailenin yalnızca sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi için yapması gereken minimum gıda harcamasını gösteriyor. Yoksulluk sınırı ise bunun çok ötesine geçerek giyimden konuta, ulaşımdan eğitime ve sağlığa kadar tüm zorunlu ihtiyaçların toplamını kapsıyor. Dolayısıyla bu iki gösterge, çalışanların gerçek yaşam maliyetini somut olarak ortaya koyuyor.

Bu çerçevede 2025 yılına ilişkin veriler oldukça net. Asgari ücret yıl başında 22.104 TL olarak belirlendi ve yıl boyunca hiç artırılmadı. Buna karşılık yılsonunda enflasyonun yüzde 30’a ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu oran, asgari ücretin satın alma gücünde 6.631 TL’lik bir erime anlamına geliyor. Öte yandan Orta Vadeli Program, 2026 yılı için yüzde 16’lık bir enflasyon öngörüyor. Dolayısıyla asgari ücretin sadece geride kalan kaybı telafi etmesi yetmiyor; aynı zamanda gelecek yılın enflasyonunu şimdiden karşılaması gerekiyor.

TÜRK-İŞ’in Kasım 2025 verileri bu tabloyu daha da netleştiriyor. Açlık sınırı 29.287 TL’ye, yoksulluk sınırı ise 97.159 TL’ye yükselmiş durumda. Bu rakamlar, çalışanların mevcut ücretlerle temel ihtiyaçlarını karşılamalarının bile giderek zorlaştığını açıkça gösteriyor.

Bütün bu göstergeleri yan yana koyduğumuzda, asgari ücretin nasıl belirlenmesi gerektiği kendiliğinden ortaya çıkıyor. Mevcut 22.104 TL önce yüzde 30 oranında artırıldığında 2025’teki kayıp telafi oluyor. Ardından bu tutarın yüzde 16 oranında yükseltilmesi, 2026 boyunca yaşanacak enflasyonun alım gücünü aşındırmaması için şart. Bu hesaplamanın sonunda karşımıza çıkan rakam en az 33.333 TL. Üstelik bu seviyede bile tablo iç açıcı değil. Ailenin iki yetişkininin de asgari ücretle çalıştığı bir senaryoda toplam gelir 66.666 TL’ye ulaşıyor fakat bu tutar dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının hala oldukça altında kalıyor. Yani yapılacak artış, yoksulluğu ortadan kaldırmak bir yana, yalnızca kaybı sınırlandırabilen bir düzeyde kalıyor.

Asgari ücrette yapılacak bu düzenleme, doğal olarak yalnızca asgari ücretlileri ilgilendirmiyor. Gelir skalasının tamamı bu değişimden etkileniyor çünkü asgari ücret yukarı taşınırken diğer ücretlerin aynı oranda artmaması durumunda ücret dengesi bozuluyor, çalışanlar arasındaki gelir yapısı altüst oluyor. Bu nedenle yapılacak düzenleme, tüm ücret gruplarını kapsayan bütüncül bir yaklaşımı zorunlu kılıyor.

Sonuç olarak, asgari ücret sadece bir rakam belirleme işi değil; geniş toplum kesimlerinin yaşam standardını doğrudan etkileyen, ekonomik dengeleri şekillendiren kritik bir politika kararı. 2026’ya girerken yapılacak ücret düzenlemeleri, sadece bugünün ekonomik gerçeklerini değil, yarının toplumsal refahını da belirleme gücüne sahip. Bu nedenle, ücret politikalarının hem mevcut kayıpları telafi edecek hem de çalışanların gelecekteki alım gücünü koruyacak bir perspektifle ele alınması, artık ertelenemez bir ihtiyaç haline gelmiş durumda.

Yorumlar

Popüler Yayınlar