Ekonominin Unutmayan Hafızası: Histeri Etkisi
Ekonomi literatüründe sıklıkla karşılaşılan ve kökeni aslında fizik bilimine dayanan Histeri Etkisi, bir sistemin maruz kaldığı dışsal şokların etkisi ortadan kalksa dahi sistemin eski dengesine dönememesi durumunu ifade eden bir kavramdır. Yunanca "geriden gelmek" veya "geç kalmak" anlamındaki köklerden türeyen bu terim, iktisadi açıdan değerlendirildiğinde, geçmişte yaşanan olayların bugünkü ve gelecekteki ekonomik değişkenler üzerinde kalıcı izler bırakması anlamına gelir ve bu durum özellikle işsizlik oranları ile işgücü piyasaları analiz edilirken hayati önem taşır. Standart iktisat teorileri genellikle ekonominin bir şok sonrası, örneğin bir resesyonun ardından, kendiliğinden doğal dengesine döneceğini varsayar; ancak Hysteresis hipotezi, geçici zannedilen bu şokların aslında kalıcı yapısal değişikliklere yol açtığını ve piyasanın hafızasının olduğunu savunarak klasik görüşlere meydan okur.
Histeri etkisinin en net görüldüğü ve tartışıldığı alan şüphesiz ki işsizlik oranlarıdır. Bir ekonomi durgunluk dönemine girdiğinde talep azalır, üretim düşer ve kaçınılmaz olarak işsizlik oranlarında ani bir yükseliş yaşanır; ancak ekonomi toparlanıp büyüme tekrar başladığında dahi işsizlik oranlarının kriz öncesi seviyelere dönmekte zorlandığı görülür. Bu direncin arkasında yatan mekanizmalar incelendiğinde, uzun süre işsiz kalan bireylerin beşeri sermayelerinde yaşanan erozyon en önemli faktörlerden biri olarak karşımıza çıkar. İş dünyasından uzak kalan çalışanlar, zamanla mesleki yetkinliklerini, iş disiplinlerini ve ağlarını kaybederler, bu da onların işverenler tarafından tercih edilme olasılığını düşürürken, aynı zamanda bireylerin iş arama motivasyonunu kırarak onları işgücü piyasasından tamamen koparabilir. İşgücü piyasasındaki bu yapısal bozulma, başlangıçta konjonktürel olan işsizliğin zamanla yapısal işsizliğe dönüşmesine ve doğal işsizlik oranının kalıcı olarak yukarı yönlü revize edilmesine neden olur.
Bu sürecin bir diğer önemli boyutu ise "içeridekiler ve dışarıdakiler" (insider-outsider) teorisiyle açıklanır; buna göre halihazırda işi olan ve pazarlık gücünü elinde bulunduran çalışanlar, yani içeridekiler, kriz sonrasında ücretlerini korumaya veya artırmaya odaklanırken, işsiz kalan dışarıdakilerin düşük ücretle çalışmaya razı olsalar bile iş bulmalarını zorlaştıracak bariyerler oluşturabilirler. Sendikaların ve mevcut çalışanların ücret politikaları üzerindeki etkisi, firmaların işsiz havuzundan yeni personel alıp maliyet düşürmek yerine mevcut çalışanlarla yola devam etmeyi tercih etmesine yol açabilir, bu da istihdamın artmasını engelleyen bir diğer faktördür. Ayrıca firmalar açısından bakıldığında, uzun süreli işsizlik bir tür olumsuz sinyal olarak algılanır ve işverenler, uzun süre çalışmamış bir adayın verimliliğinin düşük olacağını varsayarak işe alım süreçlerinde bu kişileri eleme eğilimine girerler.
Makroekonomik politika yapıcılar ve merkez bankaları açısından Histeri Etkisi, enflasyon ve işsizlik arasındaki ilişkiyi yönetirken dikkate alınması gereken en büyük risklerden biridir. Eğer bir ekonomide histeri etkisi geçerliyse, para ve maliye politikalarının sadece enflasyonu kontrol etmeye odaklanması yeterli olmayacaktır; çünkü işsizliğin yüksek seviyelerde katılaşmasına izin vermek, ülkenin potansiyel büyüme kapasitesini uzun vadede aşağı çekecektir. Bu nedenle, kriz dönemlerinde hızlı ve etkili genişletici politikalar uygulamak, şokların kalıcı hasarlar bırakmasını önlemek adına hayati bir zorunluluk haline gelir. Sonuç olarak Hysteresis hipotezi, ekonominin sadece bugünkü dinamiklerle değil, geçmişin birikimli etkileriyle şekillendiğini ve "tarihin önemli olduğunu" hatırlatan, işgücü piyasalarının kırılganlığını ve şoklara karşı hassasiyetini gözler önüne seren temel bir iktisadi gerçektir.
Yorumlar
Yorum Gönder