Geç Sigorta Bildirimi Hak Kaybı Değil, Tazminat ve Ceza Demek!

Türkiye’de iş hayatında en sık karşılaşılan uyuşmazlıklardan biri, işçinin işe fiilen başladığı tarih ile SGK’ya bildirilen işe giriş tarihi arasındaki farklılıktır. Bu durum, hem çalışan hem de işveren açısından ciddi hukuki ve mali sonuçlar doğurur. Özellikle kıdem tazminatı hesaplaması, geriye dönük sigorta primleri, SGK yaptırımları ve yargı kararları bakımından tartışmalı bir alan oluşturmaktadır.

Öncelikle kıdem tazminatının hesabında esas alınan tarih, işçinin işyerinde fiilen çalışmaya başladığı gündür. SGK’ya geç bildirim yapılması, işçinin bu hakkını ortadan kaldırmaz. Yargıtay kararları da bu yönde yerleşik hale gelmiş olup, tanık beyanı, bordro, banka kayıtları veya işyeri belgeleriyle fiili çalışmanın ispatlanması halinde, kıdem süresi fiilen işe başlama tarihinden itibaren kabul edilmektedir. Bu nedenle, sigorta geç bildirildi, kıdem hakkı kayboldu düşüncesi hukuken geçerliliğini yitirmektedir.

İşveren açısından bakıldığında ise sigortasız işçi çalıştırmak hem İş Kanunu hem de 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kapsamında ciddi sorumluluk doğurur. Çalışanın fiilen işe başladığı tarih esas alındığında, işveren yalnızca daha yüksek kıdem tazminatı yüküyle karşı karşıya kalmaz, aynı zamanda SGK’ya geriye dönük prim borçlusu haline gelir. Bu primlere gecikme zammı ve faiz eklenir, ayrıca idari para cezaları uygulanır. Üstelik, teşviklerden yararlanma imkanı da kaybolabilir. Dolayısıyla kısa vadede prim maliyetinden kaçmak isteyen işveren, uzun vadede katlanmak zorunda kalacağı yükümlülükleri daha da ağırlaştırmış olur

Çalışan cephesinde ise durum farklıdır. Sigortasız geçen dönemler, ispatlandığı takdirde hem kıdem süresine eklenir hem de emeklilik prim gün sayısına dahil edilir. Bunun için izlenecek yol bellidir: Önce arabulucuya başvuru yapılır, sonuç alınamazsa hizmet tespiti davası açılır. İşçi, tanık anlatımları ve belgelerle fiili çalışmayı ortaya koyabildiğinde, hem kıdem haklarını hem de sosyal güvenlik primlerini kazanma imkanı bulur. Bu noktada beş yıllık dava açma süresi işçi için kritik öneme sahiptir.

SGK bakımından da bu durum ayrı bir önem taşır. Kurum, on yıl geriye kadar primleri işverenden talep edebilir ve sigortasız çalıştırılan her işçi için idari para cezaları uygular. Mahkeme kararlarıyla da sigortasız geçen süreler, hizmet cetveline eklenerek emeklilik hesabında dikkate alınır. Bu süreçte işverenler için tek çıkış yolu, çalışanlarını yasal süresi içinde sigortalı olarak bildirmekten geçmektedir.

Özetlemek gerekirse, işçinin fiili işe başlama tarihi ile SGK bildirimi arasındaki farklılık yalnızca teknik bir mesele değil, doğrudan çalışan hakları ve işveren yükümlülükleriyle ilgili bir konudur. Çalışan açısından ispatlanan her gün, kıdem tazminatı ve emeklilik hakkı anlamına gelirken, işveren açısından gecikmeli bildirim, yüksek maliyet ve yaptırımla sonuçlanmaktadır.

Yorumlar

Popüler Yayınlar